DOLAR

40,2607$% 0.13

EURO

46,7252% 0.08

STERLİN

53,9495£% 0.21

GRAM ALTIN

4.319,39%0,53

ONS

3.335,86%0,37

BİST100

10.219,67%-0,06

a
Ayşe Kök

Ayşe Kök

19 Eylül 2025 Cuma

    Teknofest’te Bir İlk Gün: “Selçuk Abi”nin Çocukların Gönlündeki Yeri

    Teknofest’te Bir İlk Gün: “Selçuk Abi”nin Çocukların Gönlündeki Yeri
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bu yılın ilk gününde dikkat çeken en samimi anlardan biri, kalabalığın arasından yükselen “Selçuk Abi!” seslenişleriydi. Çocuklar, Selçuk Bayraktar’a sadece bir mühendis ya da bir yönetici olarak değil, geleceğe umut aşılayan bir abi olarak sesleniyordu. Bu nida, Teknofest’in özünü özetliyordu: teknolojiyle güçlenen bir milletin hayalleri, bağımsızlık ideali ve yarınlara dair güven dolu bir umut.

    Festival alanında her detay bir bütünlük içinde ilerliyordu. Z kuşağı genç gönüllüler, misafirleri gidecekleri yerlere kadar eşlik ederek örnek bir misafirperverlik sergiledi. Kabinde görevli asker ve polisler, her ziyaretçiye sabırla konuları anlatarak bilgilendirdi. Koruma ekipleri ise samimi sohbetleriyle misafirleri kendilerine yakın hissettirdi. Sağlık için ambulanslar hazır beklerken, sahnede DJ gençleri coşturuyor; her şey A’dan Z’ye tam bir festival ruhunu yansıtıyordu.

    Gökyüzünde süzülen insansız hava araçları, yerde sergilenen robotlar ve yapay zekâ projeleri elbette etkileyiciydi. Ama en unutulmaz olan, çocukların gözlerindeki o ışık ve coşkuydu. Çünkü bir milletin geleceği, işte o ışıltıda saklıdır.

    Teknofest yalnızca bir teknoloji fuarı değildir; aynı zamanda ortak ideallerin, toplumsal dayanışmanın ve gelecek hayallerinin bir araya geldiği büyük bir buluşmadır. İlk günün sonunda, milyonların arasında yankılanan o iki kelime —“Selçuk Abi”— belki de bütün bu emeklerin en büyük karşılığıdır.

    Devamını Oku

    20’li Yaşların Sessiz Çığlığı

    20’li Yaşların Sessiz Çığlığı
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Hayatın ilk ciddi sorumlulukları bu yaşlarda omuzlarınıza yüklenir. Kariyer planları, aşk ilişkileri, arkadaşlık bağları… Her şey üst üste gelir. Sosyal medyada herkesin “mükemmel” görünen hayatlarına bakarken, kendi yaşamınızda eksiklikler bulur, kendinizi sürekli kıyaslar hale gelirsiniz. Oysa bu kıyas, mutsuzluğun en büyük tuzağıdır.

    20’li yaşlar, aslında bir “kendini bulma laboratuvarıdır.” İlk aşk acıları, dostluklarda yaşanan kırılmalar, ekonomik baskılar… Tüm bunlar sizi yıpratmak için değil, olgunlaştırmak için karşınıza çıkar. Bir bakıma hayat, bu yıllarda size karakterinizi yoğuracak çekiç darbelerini indirir.

    Evet, zor. Evet, zaman zaman yalnız ve çaresiz hissettiriyor. Ama unutmayın, bu dönem geçici; öğrettikleri ise kalıcıdır. Her kaygı, her başarısızlık, her hayal kırıklığı ileride daha sağlam durabilmeniz için bir hazırlıktır.

    20’li yaşların mutsuzluğu, aslında yanlış bir yolculuk değil. Tam aksine, ömür boyu size eşlik edecek bir bilgelik mirasının ilk adımlarıdır. Sabırla, deneyimle ve biraz da kendinize şefkatle bu dönemi yaşayın. Çünkü geçip gittiğinde, geriye çok kıymetli bir yol haritası bırakacaktır.

    Devamını Oku

    Yapay Zeka mı, Normal Zeka mı?

    Yapay Zeka mı, Normal Zeka mı?
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

     Son zamanlarda sohbet eden robotlardan, resim çizen yapay zekalara kadar her şey gündemimizde. Ama gelin görün ki; hâlâ bir fark var: normal zeka.


    İnsan zekası empatiyi, duyguyu, spontane mizahı ve o “anlık pırıltıları” barındırıyor. Yapay zeka ise hızlı, öğreniyor, ama duyguyu hissetmiyor; yalnızca kodlanmış mantığı çalıştırıyor. Örneğin bir yapay zekaya “gülümse” derseniz, size mükemmel bir emoji sunabilir. Ama gerçek bir insan gülüşünün o sıcaklığı, o bulaşıcı neşesi başka…


    Magazin dünyası da bu farkı çok iyi biliyor. Yapay zeka magazin içeriklerini hızlı hazırlayabilir, haberleri derleyebilir ama o dedikodunun inceliği, o ünlülerin ruh halini yakalama işi hâlâ insan işi. Kısacası, yapay zeka etkileyici ama duygusuz; normal zeka ise bazen yavaş ama kalpten.
    Peki sizce kazanan kim? Hız mı, yoksa duygu mu?

    Devamını Oku

    Eniştecilik: İhanet mi, Seçim mi?

    Eniştecilik: İhanet mi, Seçim mi?
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Survivor All Star 2024’ten tanıdığımız Kardeniz’in evliliği üzerine çıkan “eniştesiyle evlendi” iddiası da bu türden. Dedikodular bir yana, bu tartışma bize aslında şu soruyu sorduruyor: Ahlak nereye gidiyor? İlişkiler hangi yöne savruluyor?

    Ahlak Erozyonu

    Artık ahlak erozyonu toplumun tüm kesimlerine yayılmış durumda. Bir zamanlar görünmez kurallarla ayakta duran ailenin kalın duvarları, baskılar ve değişen yaşam biçimleri yüzünden çatırdamaya başladı. Birçok kişi için aile bağlarının dokunulmazlığı, günümüzde eski gücünü yitirmiş görünüyor.

    Sosyal Medya ve Yeni Normsuzluk

    Sosyal medyanın her şeye kolay ulaşmayı sağladığı bu çağda, insanlar kendi hayatlarını başkalarının hayatıyla kıyaslıyor. Baskılarla ya da özenmeyle başlayan bu süreç, bazen en yakındaki insanların eşine, kardeşine, hatta eniştesine bile el uzatma noktasına kadar varabiliyor. Ancak bu tek taraflı değil: Bu tür ilişkilerde karşılık veren tarafın da aynı derecede sorumluluğu ve suçu var. Birinin “yanlış” adımı, diğerinin “onayı” olmadan bir anlam taşımaz.

    Seçim mi, İhanet mi?

    Toplumsal değerlerle bireysel tercihlerin çatıştığı bu noktada, mesele “ihanet mi, seçim mi?” sorusuna sıkıştırılıyor. Oysa gerçek bundan çok daha karmaşık. İhanet, yalnızca bir tarafın günahı değil; iki kişinin karşılıklı verdiği bir kararın sonucudur. Seçim ise bireysel özgürlükten öte, toplumsal değerlerin sınırlarını zorlamaktır.

    Sonuç: Toplumun Aynası

    Bugün yaşanan her olay, aslında bize ayna tutuyor. Ayıpları görmezden gelir, sadakati küçümser, değerleri hafife alırsak; geriye yalnızca “her şeyin mübah” görüldüğü bir düzen kalır. Sorulması gereken soru şudur: Biz, toplum olarak değerlerimize sahip çıkacak mıyız, yoksa “özgürlük” adı altında ahlakın çözülüşünü normalleştirmeye devam mı edeceğiz?

    Devamını Oku

    Sanal Dünyanın Karanlık Yüzü: Çocuklarımızı Bekleyen Tehlike

    Sanal Dünyanın Karanlık Yüzü: Çocuklarımızı Bekleyen Tehlike
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Birçoğumuz, “çocuğum yan odada oyun oynuyor” diye rahatlıyoruz ama aslında farkında olmadan onları görünmez bir riskin içine bırakıyoruz. İnternetin sunduğu oyunlar ve meydan okumalar, masum bir eğlence olmaktan çıkıp çocukların ruh sağlığını zedeleyebiliyor. Ne yazık ki kimi zaman bu zedelenme, intihar haberleriyle acıya dönüşüyor.

    Aileler, çocuklarının yanında olduklarını hissettirmek zorunda. Çünkü bir ekranın sunduğu sahte başarı duygusu, sevgi eksikliğiyle birleşince tehlike katlanıyor. Biz fark etmeden çocuklarımızın dünyası kararıyor.

    Benzer bir tablo lise çağındaki gençlerde de karşımıza çıkıyor. Özellikle sosyal medya, video platformları ve mesajlaşma uygulamaları, “çete kültürü”nü özenilecek bir şeymiş gibi sunabiliyor. Gençler, kimlik arayışları ve aidiyet duygusuyla bu yanıltıcı içeriklere yöneliyor. Arkadaş baskısı ve yanlış rol modeller, onları suça sürükleyebiliyor.

    Burada ailelere, öğretmenlere ve topluma büyük görev düşüyor. Gençleri yasaklarla değil, doğru iletişimle kazanmalıyız. Onlara gerçek hayatta değer verildiğini, dinlendiklerini ve önemsendiklerini hissettirmeliyiz.

    Unutmayalım: Kaybolan her çocuk sadece bir ailenin değil, tüm toplumun kaybıdır. Çocuklarımızı ekranların karanlık yüzüne teslim etmeden önce, ellerinden tutup gerçek hayatı hatırlatalım. Çünkü hiçbir sanal dünya, bir anne-babanın sevgisinin yerini tutamaz.

    Devamını Oku